Çini Ustası Özkan: Çini Potasında Erimek Benim İşim
Çini ustası Ayşe Özkan’la çini sanatını, sanat anlayışını ve Türkiye’de çini sanatının durumunu konuştuk
“Üzerinde Allah lafzı olan bir gümüş yüzük beni bugünlere taşıdı. Tezhip çalışıyorken, toprağa dokundum ve çini ile hemhal oluşum bitmez bir serüvene dönüştü.”
Eserlerini ve çalışmalarını sosyal medya üzerinden takip ettiğim çini ustası Ayşe Özkan’ı bir etkinlikte tanımıştım. Mezkûr programda Ankara Keçiören Belediyesi’nin standında ayaküstü sohbet ettiğimiz çini duayeni Ayşe Özkan’la efradını cami bir çini sohbeti için aradan üç ayın geçmesi gerekiyormuş.
İbrahim Ethem Gören: Ayşe Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Ayşe Özkan: Nerede, nasıl doğup yaşadığımdan ziyade bu soruya “Hayatı keşfetmeye çalışarak yaşadım, yaşıyorum” diye cevap vererek başlamak istiyorum kendimi tanıtmaya…
Okumak ve resmetmek beni yerimde saatlerce durduran iki unsur. 5 yaşında okumayı öğrendim ve kitaplar vazgeçilmez dostlarım oldu, o günlerden bugünlere… Anneannem ve dedemle yaşadığım ilkokul yıllarımda dedemin bana kitap almaya yetişemediğini ve kırtasiyeyle anlaşıp “Okuyup getirsin okumadığı ile değiştirsin” dediğini hatırlıyorum. Okumak ve resim yapmak hariç hareketli bir çocuk olduğumdan beni bir köşede sessiz sakin görmek isteyen akrabanın, eşin-dostun ellerinden hediye kitap ve boyalar eksik olmazdı ziyaretlerinde. Ortaokul ve lise yıllarında başladığım suluboya ve yağlıboya resim merakım yirmili yaşlarda “Bunlar bana yetmiyor” gerekçesiyle bitti. El dekoru fayans, cam, ahşap vs. malzemeler üzerine de çalıştıktan sonra –ki bazıları profesyonel çalışmalardı– farklı ticari alanlarda çalıştım. Aynı yıllarda kütüphanemizde bulunan el yazması Kuran-ı Kerimlerin süslemeleri de ilgimi çekiyor ve onları kuru boyalarla kâğıt üzerinde taklit etmeye çalışıyordum. Nasıl yapılır merakı içimde büyümüşken Kültür Bakanlığı tezhip kursları ile geleneksele adım atmış oldum. Tezhip çalışırken yıllar içerisinde hat, minyatür, ebru, kaat’ı gibi sanatlardan da denemelerim oldu. Şimdi yaptığım sanatı tanımlarken kullandığım gibi “Bir gün toprağa dokundum. O dokunuş yeni bir başlangıçtı…”
ÇİNİDEKİ MAVİ, LACİVERT VE TURKUVAZ HARİÇ MAVİYİ SEVMEM
Çiniciliğe nasıl başladınız?
Bir yüzük taşının peşinde iz sürmek diyebilirim çiniye başlama nedenime… Benim için mavi hayattaki en itici renkti. Kendimi bildiğim yaşlardan itibaren mavinin birçok tonu beni rahatsız etmiştir. Eşya ve kıyafet olarak hiç tercih etmedim. Ve mavi rengi birçoklarının tersine umudun değil, boş umutların rengi olarak değerlendirdim. Böylesi bir maviden uzak hayat kurmuş iken, hediye edilen turkuaz renkli üzerinde Allah lafzı olan bir gümüş yüzük beni bugünlere taşıdı. Tezhip çalışıyorken, toprağa dokundum ve çini ile hemhal oluşum bitmez bir serüvene dönüştü. Halen mavi sevmem, çinideki mavi, lacivert, turkuvaz hariç…
Çini sizde neyi çağrıştırıyor?
Çini bir estetik keşif kaynağı benim için. Zengin kültürümüzün estetiğinin, ruhuma yansıyıp saf beyaz üstünde renklere dönüşmesi.
Toprakla; suyla haşir-neşir oluyorsunuz. Hava, toprak ve su. Enasır-ı erbaadan üçü… Bir de buna ateşi de eklemeliyiz tabiî ki. Aşağı yukarı insanın yaradılışına benzer bir terkip. Bu terkipten çanak, çömlek, tabak ve sanat ve estetik adına güzel nesneler ortaya çıkıyor. Bu bağlamda çini insana ne öğretiyor?
Eski çağ filozoflarından Thales, varlığın ana maddesinin su olduğunu iddia eder, Herakles ise; – “Evrendeki her varlık değişmiş ateşten ibarettir” der. Dinimizde ise ”Allah insanı pişmiş çamura benzeyen balçıktan yarattı. ”(Âli İmrân 19) ayet-i kerimesi ve bunu destekleyen ayetler bize yaratılışın en önemli bilgisini verir. Elbette ateş eklenecek bu unsurlara… Farklı anlamlarla baktığımızda insanın ruhi olgunluğa ulaşmasına sebeptir ateş… Yanmaktır … Çininin geçtiği aşamalar düşünülünce akledenler için benzerlik, bu sanatı değerli kılan en önemli unsurdur.
DUVAR TABAĞI YA YANAR; YA DA PİŞİP OLUR…
Bir duvar tabağı duvara asılıncaya kadar hangi aşamalardan geçer?
Tabaklar elle çark üzerinde şekillendirilebildiği gibi, kalıplara çini çamurunu basmak suretiyle de yapılmaktadır. Bu aşamalardan sonra kurutulup astarlanıp, 1000 derecede pişirilirler. Ve biz nakkaşlar tabağı ya da başka bir çini malzemeyi elimize aldığımızda astarı pürüzsüz hale getirmek için zımparalarız. Sonra nemli bez ile tozunu alıp üzerine ölçüsüne göre hazırladığımız deseni kömür tozu yardımıyla silkeleriz. Artık iş fırçanın maharetine kalmıştır: Tahrir çekilir, boya yapılır ve sırça çekildikten sonra üzerine yaklaşık 30 saat kadar ateş ile imtihanı başlar… Ya yanacak, ya pişip olacaktır…
Bu bağlamda iyi bir çini de bulunması gereken hususiyetler nelerdir?
Sır parlak ve pürüzsüz, renkler tahrirlerin dışına akmamış olmalı. Lacivert renk dalgasız,kırmızılar dolgun olmalı…
Çini atölyesi kurmak için ne(ler) gerekiyor?
Bir okul atölyesi gibi düşünürsek, çok fazla malzeme gerekli. Bunları tek tek saymaya gerek yok sanırım. En önemli malzeme bence sanatkarın fırçası ve kabiliyeti…
Sanatınızı Ankara’da icra ediyorsunuz? Ankaralıların ilgisi nasıl?
Sanatınızı hangi şehirde yaptığınızın değil, ne kadar bu işe gönül verdiğinizin önemi var bence. Yaptığınız sanata ne kadar enerji harcıyorsanız o kadarı size geri dönüyor.B aşkent yerine doğuda bir şehirde olsam da çok değişen bir şey olmazdı diye düşünüyorum.
Ankaralıların ilgisinden memnunum. Giderek de arttığını düşünüyor ve gözlemliyorum. Bu yıl atölyeme yapılan öğrenci başvuru sayısının fazlalığı nedeniyle, öğrencileri derse bir çeşit sınavla kabul edebileceğim.
SANAT ÖĞRETMEK ZOR ZANAAT!
Öğrenci de yetiştiriyorsunuz o zaman…
Evet öğrenci yetiştiriyorum. 5 yıldır istikrarlı olarak devam edenler artık belli seviyelerdeler. Bu yıl açtığımız öğrenci sergimizden aldığımız geri dönüşler de hepimizi çok mutlu etti. Zor zanaat sanat öğretmek. Geleneksel sanatların iyi tarafı kurallı çizimlere dayalı sanatlar olmaları. Bu da öğretmeyi kolaylaştıran bir unsur.
Çinicilik nasıl bir süreç? Ne kadarlık bir zamanda eskilerin “Efradını cami ayarını mani” dedikleri tarzda çini ustası olunabilir?
Ben, 5-10-30 yılda iyi çinici olunur gibi bir kesinlik ifade eden cümle kuramam. Buna da inanmıyorum zaten. Bazen bilerek ya da bilmeyerek de gereksiz olanları sanatımızın içine dâhil edebiliyoruz. Tam bir safiyet ne mümkün…
“Ben çini sanatkârıyım” diyebilmek için hangi hususiyetleri haiz olmak lazım gelir?
Benim son zamanlarda sıkça düşündüğüm, her seferinde daha da kafamı karıştıran soru: Sanatçı olmak… Bu unvanı, bize kim verebilir, kendimiz mi, bir kurum mu , halk mı?
Sanırım, zaman, ancak sanatçı unvanını, bize getirecek unsur. Bu konu çok da beni sarıp sarmalasın istemiyorum, ben bu sanata gönül vermiş bir işçiyim… Aşkla çalışıyorum, çalışacağım. Çini potasında erimek benim işim, gücüm yettiği yere kadar…
TÜRKİYE’DE ÇINICILIK VAHİM DURUMDA
Türkiye’de çinicilik ne durumda?
Türkiye’de çinicilik maalesef vahim durumda. Bir bütün olarak yapılmayan Ar-ge çalışmaları birbirine yön veremiyor. Boya ayrı, çamur ayrı, sır ayrı, alt yapı ayrı, derken, ateşten çıkan ürün hava şartlarına çabuk pes ediyor. Sır çatlağı dediğimiz sorun en belirgin sorun olarak ortaya çıkıyor. Alt yapıda kalsiyum oranının fazlalığı, kuartz oranının azlığı malzemeyi ucuz hale getirirken aynı zamanda da değersizleştiriyor.
ÇİNİ CAMİASINDA İNSAN FAKTÖRÜ EN ALACALI OYUNCU
İçinde bulunduğunuz sanat camiasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat camiası bir’ “Fasıl” benim için… Çok renkli, hareketli, eğlenceli… Tüm kavgalara, atışmalara, dostluklara, gruplaşmalara rağmen sevdiğim bir camia… Her topluluğun içinde olduğu gibi, insan faktörü bu camiada da en alacalı oyuncu…
Ülkemizde çiniciliğin sorunları nelerdir? Ya da herhangi bir sorunları var mıdır?
Sorunlar elbette var üzerinde durulmazsa yok olabilecek bir sanattan bahsediyoruz aslında.
Alt yapıda yetişen eleman eksikliği, bir bütün olarak laboratuvar çalışmalarının yapılmayışı, gelenekselden yetişen ustaların akademilerde değerlendirilmeyişi gibi sorunları sayabilirim başlıcaları olarak…
SIPA KILINDAN FIRÇALAR HAYATIN ZOR YANLARININ SERT ÇİZGİLERLE ÇİNİYE NAKŞOLUŞU…
İznik çinisi nedir? Ne değildir? Hediyelik eşya satan yerlerde raflardan İznik çinileri dökülüyor! İznik çinisinin alamet-i farikası nedir? Teknik olarak günümüzde İznik çinisi yapmak imkân dâhilinde midir?
Ben çiniyi saray ve halk çinileri diye ayırıyorum. Saray çinileri de kuartz oranı yüksek, taş diye adlandırdığımız çiniler. İznik diye bilinen çinilerde sarayın maddi desteği var, desenler saray nakkaşları tarafından çiziliyor, fırçalar samur, boyalar kaliteli. Samur fırçanın özelliğinden çizimler nüanslı… Bir yanda halkın kullandığı sıpa kılından yapılmış fırçalar, hayatın zor yanlarının sert çizgilerle çiniye nakşolunuşu…
Evet teknik olarak eski çinileri yapmak mümkün fakat, daha önce de söz ettiğim gibi, ciddi çalışmalar yapılmalı. Bir şeyler yarım hâlâ… İznik çinisi ya da benim saray çinileri diye adlandırdığım çininin en belirleyici özelliği kuartz oranı yüksek, göz akı dediğimiz renkte oluşudur. Hediyelik eşya satan yerlerde de gördükleriniz maalesef saray çinileri değildir. Bu kadar çok her yerde çini görüyor olmanız da arz-talep meselesidir. Küçük bir parçayı bile ülkelerine götürmekten memnuniyet duyan turistlerin, Türkiye’den hâlâ en çok satın aldıkları hediyelik eşya çinilerdir.
Çiniciliğimiz geçmişin ihtişamını yakalayabilmesi için sanatkârlara düşen görevler nelerdir?
Geçmişin ihtişamını yakalamak elbette mümkün. Bu işe baş koymak lazım, çok çalışmak, eski kaynakları çok iyi araştırmak, denemek ve vazgeçmemek gerek… Rahmetli Faik Kırımlı Hoca gibi… Onun çalışmaları taş çiniyi yeniden su yüzüne çıkarmıştır. Tekrar rahmetle anıyorum…
Son olarak çini sevdalılarına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Çini sevdalılarına yolun dik yokuş olduğunu, hatırlatmak isterim. Bu zorlu yolda yürürken herkese kolaylıklar diliyorum…